Sevgili Öğretmenler Övgüler Sizedir

2007-11-22 19:43:00 Yarın öğretmenler günü.
24 Kasım.
Haklarını hiçbir surette ödeyemeyeceğimiz kıymetli öğretmenlerimizin günü.
Onlar senede bir gün de olsa vefalı öğrencileri tarafından hatırlanacaklar.

Hatırlanmaya değer bulduğunuz bir öğretmeninize ne olur gidin, hatırını sorun. Uzaktaysanız iletişim kurmayı deneyin. Bunları yapamıyorsanız, az da olsa zaman ayırıp okulda okuyan çocuğunuzun öğretmenine içten bir selam verin.

Ya öğrenenin ya da öğretenin tarafında yerini almak ne güzel. Hele öğreten tarafında bulunup da bundan ecirler almak ne kadar kutlu. Çocuk dimağlara şekil verme azminde olmak, genç nesli vatana hayırlı kılmak isteği ne kadar yüce. Emeklerin zayi olmadığını görmek ne kadar kıvanç verici. Onlar işte bunu yapıyorlar.

Hafta içinde, ilkokul öğretmeninin izini süren, okuyup büyük adam olmuş bir hanımefendi telefonla aradı. Öğretmeninin son görev yerinin adını vererek, sesini duymak istediğini, hatta bulursa ziyaret edebileceğini anlattı. Fevkalade duygulandım. Yardımcı olmaktan mutluluk duyacağımı ifade ettim. Üst düzey makamlara gelmiş birinin böyle bir arayışta olacağı aklıma hiç gelmezdi. Gıyabında bu vefa için tebriklerimi sunuyorum.

24 Kasım arefelerinde eğitim camiasının sorunlarını dile getirmek ile onların kıymet bilinesi çalışmalarına övgüler düzmek arasında bocalıyorum. Muhtelif zeminlerde sıkça söz konusu edilmesine rağmen sadra şifa vermeyen sonuçlara bakarak birincisinden vazgeçmek istiyorum. Bu konuyu söyleyecek sözü olanlara bırakmak geliyor içimden. İkincisini her daim yapabilirim kalemimin mürekkebi bitene kadar.

Anadolu’nun ücra köşelerinden, köylerinden, beldelerinden geçerken gözüm hep okul arar. Tek katlı, kimi dışarıdan bakınca bakımlı, kimi ilgi beklediği her halinden belli okullara rastlarım kimi zaman. Memleketinden hayli uzakta genç bir öğretmenin buralardaki mesaisini düşünürüm. Acaba ortamını sevmiş midir, etrafı ile iyi bir iletişim kurabilmiş midir, öğrencilerine heyecanını bulaştırabilmiş midir, kafa yorarım. Mesleğin ilk tecrübelerini bu tür ortamlarda yaşayan özverili öğretmenlerin sohbetini dinlemek doyumsuzdur. Çünkü onlar müfredatı yetiştirme çabasının dışında başka işlerin de muhatabı olurlar. Sobalı evde hiç oturmamış genç hanım öğretmenler kış bastırınca odun kırarlar, ilk defa soba yakma tecrübesi yaşarlar. Üstü başı kir içindeki köy çocuklarına kıyafet aramaya çıkarlar. Çocukların okumasına karşı çıkan insanlarla baş etme gayreti içinde olurlar. Üniversitede okurken akıllarına gelmeyen, coğrafyanın neresinde olduğunu bilmedikleri köylere, kasabalara tayinleri çıkar çünkü. Aday öğretmenlik dönemlerini de şehir yahut ilçe merkezlerindeki okullarda geçirdiklerinden zor bir yerde göreve hazır olmak ihtimali pek düşünülmez nedense. Üstelik onların öğrenciliğinde, zor şartlara nasıl karşı konulabileceğinin dersi de verilmemiştir. Çocuk zihinlerine şekil veren eller, aynı zamanda kendilerinin hayat tecrübelerini de tamamlamış oluyorlar böylece.

Geçen sene Konya Mimarlar Odası’nda, İletişim Fakültesinden bir grup öğrencinin hazırladığı “Çalı” adlı kısa metrajlı bir film seyretmiştim hayranlık içinde. Bütün sahneleri hafızamda çakılı kaldı. Bitlis’in ağacı olmayan bir dağ köyünde, karların altında çalı aramaya çıkan öğrenci velilerinin çabası anlatılıyordu.

Memleketin her yeri böyle değil elbette. Modern imkânların kullanıldığı, donanım açısından yeterli okul sayımız giderek artıyor. Artmalıdır da. Öğretmenler sadece işlerini yapmalılar. Nasıl olsa hayat hem göreve yeni başlayan öğretmenleri, hem de bu tecrübeleri yaşamış diğerlerini durmadan eğitmeye devam ediyor. Ben üzerimde emeği olan değerli öğretmenlerime saygılar sunuyor, muhabbetlerimi gönderiyor ve kendilerine yaraşır eğitim ortamlarındaki mesailerinde başarılar diliyorum.

~ tarafından Hayata Dair Notlar 31/12/2007.

Yorum bırakın